24 Kasım 2010 Çarşamba

 Bahardan kalma güzel bir gün, sanki Kasım ayında değil Mayıstayız...   Uzun bayram tatilinde sağa sola kaçamayan bizler ( Murat Erdoğan yani ÇOKO, Çağatay Gülay ÇATİ ve ben)  kendimizi Ereğli’de bulduk yine…  Nerede ise bir aydır dalış yapmamışız özlemişiz.  Aslında bu dalışın özel bir yanı daha var Çati ve Çoko yeni aldıkları Sea&Sea YS 60 flaşı deneyecekler ben de yeni aldığım Epoque Makro Lensi.  Bu dalış güzel olacak içimizde öyle bir his var…


Ama aksiliklerle başlıyor akşam. Tüplerimizi doldurmak üzere Şafakların garajda alıyoruz soluğu ama kompresörümüz bizimle oyun oynuyor bir parçasında problem var. Aklımıza hemen Karamürsel’deki dalış okulu geliyor KARSAD…  Soluğu Karamürsel’de alıyoruz. Tüplerimiz dolarken güzel bir sohbete koyuluyoruz…  Saat 23 tüplerimiz dolu olarak dönüyoruz Ereğli’ye… Ama bu kompresörün çalışması lazım Ereğli’nin nöbetçi tornacısı Taner Abi kompresörün bize oynadığı oyunu sonlandırıyor…

Cumartesi sabah mükemmel bir hava ve dümdüz bir denize uyanıyoruz ve atıyoruz kendimizi denize… Kıyıda bize yardım eden sevgili buddyim Şafak ve Ereğlinin çiçeği burnunda sakini Nur var…  Şafak tüm sinirini klimanın motorunu tekmeleyerek çıkarmaya çalıştığından bugünlük bize katılamıyor… 

Suda yaptığımız buddy checkten sonra Saat 11:22 de Çati’nin liderliğinde artık suyun derinliklerindeyiz…  Bakalım körfezin yeşil suları bu dalışta bize neler sunacak diye düşünüyoruz…  Daha 6 metrede bir pisi balığı hoş geldiniz diyor bize...  Flaşın ve yeni lensimin acemiliğini üzerimden atamadan kaçıp gidiyor.  Daha önceki Ereğli dalışlarında tek tük gördüğümüz deniz tavşanları üreme zamanını iyi değerlendirmişler, her taraf onlarla dolu. Bu durum bizi çok sevindiriyor... Çevremizde birkaç deniz atı da var, daha ne olsun ...   Çok uzatmamak lazım işte sonuçlar...



9 Kasım 2010 Salı

Körfezde Bir Kalkan

 Yoksa İzmit Körfezi yeniden mi doğuyor dedik bu dalıştan sonra... derinlik 18 metre videoyu sonlandırdığımda 20 olmuştu bile... Suyun altında bir  balığı takip etmek peşinden koşmak ne kadar güzel bir duygu... Size ait  olmayan bir ortamda misafirsiniz ama daha başından belli  misafirliğinizin süresi... Sıkıcı tarafı da bu galiba, tam da en güzel yerinde sohbetin misafirliğiniz bitiyor, veda etmek zorunda kalıyorsunuz.


Sonra  suyun yüzeyine kendi ortamınıza dönüyorsunuz misafirliğe gittiğiniz yerdeki gördüklerinizi paylaşıyorsunuz. Hele bu video da oldugu gibi maddi anlamda değeri olan bir şeylerden bahsediyorsanız sorular geliyor...  Neden alıp onu getirmediniz?  Bu soru beni deli ediyor.  Şimdi buradan ben de herkese soruyorum ...

Hanginiz misafirliğe gittiğiniz bir yerden hoşunuza giden şeyleri kendi evinize taşıyorsunuz ?




8 Kasım 2010 Pazartesi

Güzellerin En Çirkini

Söylemiştim deniz tavşanlarının rengarenk canlılar olduklarını ...  Saroz Körfezi'nin ulaşılması güç noktalarından Kömür Limanı...  Elektriğin olamadığı  dağdan gelen incecik akan suyun dışında suyunda olmadığı kendimizi şehrin tüm aptallıklarından kısa süreliğine de olsa kurtardığımız Kömür Limanı... Kömür limanının sağ tarafında mağara denilen kayaların altında akvaryum gibi bir deniz, solunda ise bazılarının hamile bir kadına benzettiği kel tepe bulunmaktadır. (Bence kesinlikle benziyor)  Bu deniz tavşanına da bu cennet köşede rastladım. Bizim körfezdekine hiç benzemiyor ama bu onun kabahati değil...

Çirkinlerin En Güzeli

2005 yılında başlayan dalış hayatım  içinde bana çok sevimli gelen bir hayvandır Deniz Tavşanları. Ege ve Akdenize tamamen yayılmış durumdadırlar. Sığ derinlikler de çeşitli renkleri ile hep kayalık zeminlerde rastlamışızdır onlara. Sualtında fotoğraf çekmeye yeni başlayanlar için biçilmiş modellerdir. canlı renkler, yavaş hareketler vs...  Bizim Ereğli de kayalık yoktur. Dalışa başladığınızda kendinizi uçsuz bucaksız bir çölde hissedersiniz...  Ama 24 Temmuz 2010 tarihli dalışım sürprizlerle dolu idi...  16 metrelerde gri kum yüzeyin üstünde kocaman bir topak vardı neredeyse yumruk kadar... biraz daha yaklaştımızda gözlerime inanamadım... Kocaman bir deniz tavşanı...  Evet Ege ve Akdenizdeki akrabaları gibi rengarenk değildi ama şu ana kadar gördüğüm en güzel deniz tavşanı idi, Körfeze dair umutlarımı yeşertti...  

Körfezdeki Dalgın Suya Bir Bak ...

"Körfezdeki dalgın suya bir bak" Can Yücel'in bir şiirinden esinlenerek geldi aklıma...  1995 yılından beri yazları beni misafir eden Kocaeli Karamürsel'e bağlı şirin küçük balıkçı köyümüz Ereğli... İsimdaşları gibi çok meşhur değil . Ne Karadeniz ne Marmara  ne de Konya Ereğli gibi. Bu da işimize gelmiyor değil tabiki sessiz sakin ve dingin... Evimin önünden senelerce baktığım ve derinliklerinde neler olduğunu düşündüğüm bu deniz, 2005 yılında dalış eğitimlerime Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu (KOÜSAT) ile başladıktan sonra biraz daha merak uyandırır hale geldi....  Fakat Ereğli'nin su altı ile tanışmam ne yazık ki 2010 yılına kadar hep ama hep ertelendi...  Bu güzellikleri o yeşil su da görebileceğimi söyleseler idi tanışma faslımız bu kadar uzun sürmezdi tabii. Bu fotoğraf  Körfezdeki Dalgın Suyun sizlerle paylaştığım ilk kareler... 

Körfezin soğuk ve yeşil sularında tam da bir dalışın sonuna gelmişken dalış eşim Şafak Kaya gösterdi bu güzelliği bana. Bir tahtanın ucuna kuyruğunu dolamış karnındaki mukaddes yükünü boşaltmayı bekliyordu belli ki... Hani bu dalışın tarihi de önemli idi 11 sene önce verdikleimi bir gün sizden geri almamı engelleyemezsiniz dedi doğa ve hınçla titredi 45 saniye boyunca. Biz o titremenin verdiği mesajları anladık mı ?
Sanmıyorum...